Blefarospazm (göz kapağında kasılma), göz çevresindeki kasların istemsiz ve tekrarlayan şekilde kasılmasıyla karakterize bir durumdur. Kişi gözlerini bilerek açık tutmak istese bile bu kasılmalar bazen o kadar şiddetli olabilir ki kısa süreliğine de olsa görme işlevini aksatabilir. Temel olarak göz kapaklarımızın açılıp kapanmasını sağlayan kaslarda ortaya çıkan bu kontrol dışı hareketler hem fiziksel hem de psikolojik açıdan rahatsızlık yaratır. Neyse ki çoğu zaman hayatı doğrudan tehdit eden bir durum olmasa da günlük yaşam kalitesini ciddi biçimde etkileyebilir.
Blefarospazm Nedir ve Göz Kapaklarını Nasıl Etkiler?
Gözlerimiz, dış dünyayı algılamanın en kritik yollarından biri olduğu için yaşam kalitemizi doğrudan etkiler. Göz kapakları ise bu değerli organları koruyan, nemli ve sağlıklı kalmalarını sağlayan “kapaklar” gibidir. Normal koşullarda, bu kapaklar düzenli aralıklarla kırpılır; kimi zaman da biz fark etmeden gözyaşı filmini yenilemek veya anlık olarak gözü dinlendirmek amacıyla hızlıca açılıp kapanır. Ancak blefarospazm söz konusu olduğunda, bu doğal ve ritmik hareket bozulur. Göz kapakları sanki “kontrolden çıkmış” gibi kendiliğinden, tekrarlayan ve bazen de kuvvetli şekilde kapanabilir. Bir metaforla açıklamak gerekirse, göz kapaklarımızın görevini icra eden bir orkestrayı düşünün. Normalde orkestra şefi (beynimizdeki motor kontrol merkezleri) uyumlu ve düzenli bir müzik icra etmemizi sağlar. Blefarospazmda ise orkestra üyelerinin bir kısmı aniden kendi başlarına çalmaya başlar ve şefin komutlarını doğru yorumlayamaz. Sonuç: Kaotik, istemsiz kasılmalar ve bazen ısrarcı bir kapanma.
Bu kasılmaların şiddeti kişiden kişiye değişir. Hafif bir tik şeklinde başlayabileceği gibi, zamanla daha yoğun ve uzun süreli kapanmalar da görülebilir. Hafif vakalarda kişi sadece artan kırpma davranışından yakınırken, ağır vakalarda istemsiz kapanma o kadar belirgin olabilir ki birey gözünü tamamen kapalı tutmak zorunda kalır ve görme ciddi oranda engellenir. Blefarospazm sık sık iki gözü birden etkiler, bu yüzden de günlük işlevselliği önemli ölçüde kısıtlayabilecek bir tabloya dönüşebilir.
Blefarospazmın Nedenleri Nelerdir? Nörolojik Tetikleyiciler
Blefarospazmın kesin nedeni tam olarak anlaşılamasa da çoğu uzman bunun bir “fokal distoni” türü olduğunda hemfikirdir. Distoni, vücudun bir bölgesinde ortaya çıkan istemsiz kas kasılmaları için kullanılan tıbbi bir şemsiye kavramdır. Beynimizdeki “bazal gangliyonlar” adı verilen özel merkezlerin, vücut hareketlerini ince ayarlarla düzenleme görevi vardır. Bu merkezler, orkestra şefinin müziği yönetmek için kullandığı notalar gibi işlev görür. Eğer bazal gangliyonlarda bir iletişim bozukluğu meydana gelirse, orkestra üyeleri doğru tempoyu kaçırır ve ortaya distoni benzeri istemsiz kasılmalar çıkar.
Blefarospazmda da tam olarak bu tür bir sinirsel ileti bozukluğu söz konusudur. Sinir hücreleri arasındaki kimyasal habercilerde (özellikle dopamin gibi nörotransmiterlerde) oluşan dengesizlikler, göz çevresi kaslarına yanlış ya da aşırı uyarı gönderebilir. Böylece kişi göz kapaklarını bilinçli olarak açıp kapamak yerine, aniden gelişen, tekrarlı ve rahatsız edici kasılmalar yaşar. Bazı bilimsel çalışmalar GNAL veya CIZ1 gibi genlerdeki mutasyonların bu tip distonilerin gelişiminde rol oynayabileceğini öne sürmektedir. Bu mutasyonlar, dopamin sinyalizasyonunu bozar ve hareket kontrolünün en hassas olduğu noktalarda “kıvılcım” misali istemsiz kasılmaları tetikleyebilir.
İşin ilginç yanı blefarospazm tek başına ortaya çıkabileceği gibi, bazen daha geniş kapsamlı nörolojik hastalıkların bir parçası da olabilir. Parkinson hastalığı, Wilson hastalığı veya tardif diskinezi gibi hareket bozukluklarında da göz kapağı spazmları görülebilir. Bu tip vakalarda, blefarospazm genellikle diğer nörolojik bulgularla (titreme, rijidite, istemsiz hareketler vb.) birlikte seyreder. Yani “göz kapaklarındaki bu ufak kaos” bazen daha büyük bir tabloyun önemli bir parçası olabilir.
Blefarospazm Stres veya Yorgunlukla İlgili Olabilir mi?
Göz kapaklarında ortaya çıkan spazmların, özellikle stresli veya yorgun olduğumuz dönemlerde belirginleştiğini fark etmiş olabilirsiniz. Gerçekten de klinik gözlemler ve araştırmalar, duygusal veya fiziksel stresin blefarospazmı daha da tetikleyebileceğini gösterir. Stresi, vücudun alarm durumu olarak düşünebiliriz. Beyin, tehlike algıladığında (veya çok yoğun bir baskıyla karşılaştığında), bazı hormonları ve nörotransmiterleri daha yüksek düzeyde salgılar. Bu durum bazal gangliyonlardaki hassas sinyalleşmeyi daha da bozabilir ve blefarospazma yatkın kişilerde semptomların belirginleşmesine yol açabilir.
Yorgunluk da benzer bir şekilde göz kapağı spazmlarını arttırabilen bir faktördür. Yeterli uyku alınmadığında veya uzun süreli fiziksel-mental efor sonrasında beyin, vücudun tüm sistemlerini toparlayacak enerjiden yoksun kalabilir. Böylece normal zamanlarda tolere edilebilecek küçük uyarılar (parlak ışık, göz yorgunluğu gibi) göz kapaklarındaki kasılmaları tetiklemede çok daha etkili hale gelir. Özellikle uzun süre bilgisayar ekranına bakmak, uyku düzensizlikleri yaşamak, kafein tüketimini aşırıya kaçırmak gibi alışkanlıklar göz kapaklarında istenmeyen atımları çoğaltır.
Zaten telleri kopmaya yakın, akortları bozulmuş bir enstrüman ile yüksek tempolu bir konser vermeye çalışıyorsanız, o tellerin ortasında kopma riski çok daha fazladır. İşte blefarospazma yatkın bir sinir sistemini de bu şekilde düşünebiliriz; stres ve yorgunluk gibi faktörler “tellerin gerilimini” arttırır ve spazmın ortaya çıkışını kolaylaştırır.
Blefarospazm Riski En Yüksek Kimlerdedir?
Blefarospazm, toplumun her kesiminde görülebilse de bazı demografik gruplarda daha sık rastlanır. Epidemiolojik veriler, özellikle 40’lı yaşlardan sonra görülme sıklığının belirgin biçimde arttığını göstermektedir. Ortalama başlangıç yaşı 50 civarında olmakla birlikte 70’li yaşlara doğru bu durumun ortaya çıkma sıklığı daha da yüksek olabilir. Kadınlar, erkeklere göre blefarospazma yakalanmada daha fazla risk taşırlar. Bu durumun nedenleri kesin olarak açıklanamasa da hormonal farklılıklar, genetik yatkınlıklar veya bağışıklık sistemine dair faktörler gündeme gelmektedir.
Coğrafi ve çevresel etkenler de önemlidir. Kentsel alanlarda yaşayan kişilerde blefarospazm oranının kırsal bölgelere göre nispeten daha yüksek olduğuna dair çalışmalar mevcuttur. Bu farklılığın kentsel yaşamın getirdiği stres, hava kirliliği, göz yorgunluğunu tetikleyen uzun çalışma saatleri ve ekran başında daha çok zaman geçirilmesi gibi faktörlerle ilgili olabileceği düşünülür. Ayrıca aile öyküsü olanlarda da risk biraz daha artar. Genetik faktörlerin etkisi tam olarak çözülmemiş olsa da ailenizde blefarospazm veya başka distoni türleri bulunan birileri varsa, sizde de benzer semptomların ortaya çıkma ihtimali yüksektir.
Blefarospazmın bazen başka hastalıklarla birlikte görüldüğüne de değinmek gerekir. Örneğin kuru göz veya blefarit gibi göz yüzeyinin tahrişiyle giden durumlarda ikincil (sekonder) bir blefarospazm gelişebilir. Ayrıca Parkinson gibi nörolojik bozukluklar, beyin travmaları veya ilaçlara bağlı tardif diskinezi durumlarında blefarospazm riski yükselir. Yani birden fazla etkenin bir araya gelmesiyle risk tabloya eklenebilir.
Benign Esansiyel Blefarospazm (BEB) Nasıl Teşhis Edilir?
Benign esansiyel blefarospazm (BEB), “benign” kelimesinden de anlaşılacağı üzere hayati tehlike oluşturmayan, ancak yaşam kalitesini azaltan bir durumdur. En sık rastlanan blefarospazm formu sayılır ve genellikle başka bir hastalığa bağlı olmaksızın ortaya çıkar. Bu tip blefarospazmda, göz kapaklarını kontrol eden kasların istemsiz kasılmaları, çoğunlukla her iki gözü de eşzamanlı olarak etkiler.
Bir hekim, BEB şüphesi olan hastayı değerlendirirken öncelikle gözlerdeki kasılmaların şeklini, süresini ve sıklığını dikkate alır. Eğer hasta, örneğin önceleri ara sıra basit göz seğirmeleri yaşarken artık gözlerini açmakta zorlanacak kadar şiddetli kasılmalar yaşıyorsa ve bu kasılmalar iki gözde de benzer şekilde ortaya çıkıyorsa, BEB tanısı güçlü bir ihtimal haline gelir. Ayrıntılı bir öykü ve fizik muayene, kuru göz gibi başka göz hastalıklarının veya hemifasiyal spazm gibi tek taraflı yüz kası spazmlarının da dışlanmasını sağlar.
Ayrıca hastanın nörolojik muayenesi de önemlidir. Özellikle Parkinson hastalığı veya başka distonilerle ilişkili semptomlar varsa, bu durum tanıyı yönlendirebilir. Göz hekimleri ve nörologlar sıklıkla iş birliği içinde çalışarak, bazen elektromiyografi (EMG) veya beyin görüntüleme yöntemleri (MRI gibi) kullanabilirler. Yine de çoğu zaman BEB tanısı büyük ölçüde klinik gözlem ve deneyimle konur. Laboratuvar testleri veya görüntülemeler, daha çok diğer benzer hastalıkları ekarte etmek için gereklidir.
Blefarospazm Görme Sorunlarına Yol Açabilir mi?
Bazen “bu tamamen bir kas sorunu, gözlerin kendisiyle ilgisi yok” diye düşünülür. Oysa göz kapaklarının sık sık ve kuvvetli şekilde kapanması, görmeyi fiilen sekteye uğratabilir. Blefarospazm nöbetleri sırasında göz kapakları istem dışı şekilde kapanır; kişi gözlerini açmak istese bile bu kasılmaya “karşı koyamayabilir”. Bu esnada kişi, geçici de olsa “fonksiyonel körlük” olarak adlandırılan, temel olarak gözleri istemsizce sıkı sıkıya kapalı tuttuğu için etrafı görememe durumunu yaşayabilir.
Bu geçici görme kaybı, her ne kadar kalıcı hasara yol açmasa da kişinin günlük yaşamını ciddi biçimde etkileyebilir. Özellikle araba kullanmak, merdiven inip çıkmak veya halka açık alanlarda gezinmek gibi dikkat ve görsel takip gerektiren aktivitelerde ciddi tehlikeler doğurabilir. Bunun yanında, blefarospazmı olan bazı bireyler ışığa aşırı duyarlılık (fotofobi) yaşarlar. Işık hassasiyeti, gözlerin daha fazla kırpılmasına ve istemsiz kasılmaların artmasına yol açarak bir kısır döngü yaratır. Daha net bir benzetmeyle, zaten gürültülü olan bir ortamda yüksek sesli müzik açmak gibidir; uyarı eşiğini geçtikçe ortalık daha da kaotik hale gelir.
Bazı hastalar bulanık görmeden de şikâyet eder. Bunun esas nedeni, gözler sık sık kapandıkça gözyaşı filmi düzgün dağılmayabilir veya göz yüzeyinde geçici kuruluk oluşabilir. Bu da netliği geçici olarak azaltır. Eğer altta yatan başka bir göz bozukluğu yoksa, spazmın kontrol altına alınması ve gözün nemlendirilmesiyle birlikte görme kalitesi de düzelir.
Blefarospazm Tedavisi İçin Hangi Seçenekler Var?
Blefarospazm tedavisinde en çok bilinen ve en etkili kabul edilen yöntem botulinum toksini (BoNT) enjeksiyonlarıdır. Yıllardır nörolojik bozuklukların çeşitli tiplerinde kullanılan bu toksin, kasların istemsiz kasılmasına yol açan sinir sinyallerini geçici olarak bloke eder. Yani kas, hareket talimatını alamaz ve gevşer. Dolayısıyla göz çevresindeki kasılma azalır veya tamamen yok olur. Botulinum toksini enjeksiyonları genellikle 3-4 ayda bir tekrarlanır, çünkü etkisi zamanla azalır. Tedavinin etki süresi kişinin metabolizmasına, enjeksiyon tekniğine ve kullanılan doz miktarına göre biraz değişiklik gösterebilir.
İlaç tedavisi ise, çoğu zaman botulinum toksini kadar etkili olmaz. Yine de bazı hastalar, özellikle hafif vakalarda veya ek tedavilerin gerekli görüldüğü durumlarda, kas gevşeticiler (örneğin baklofen), benzodiazepin grubu ilaçlar (klonazepam gibi) veya antikolinerjikler (triheksifenidil gibi) kullanabilir. Bu ilaçlar, sinir-kas iletişiminde veya beynin hareket kontrolünde geçici değişikliklere yol açarak spazmı hafifletebilir. Ancak yan etkileri (uyku hâli, baş dönmesi, ağız kuruluğu gibi) sınırlayıcı olabilir.
Cerrahi yöntemlere ise genellikle diğer tedavi yöntemlerinden sonuç alınamadığında veya çok ileri durumlarda başvurulur. Myektomi (göz kapağındaki kasların bir kısmının cerrahi olarak çıkarılması) veya bazı sinir dallarının kısmen kesilmesi, spazmı azaltma amacıyla uygulanabilir. Bu işlemlerle uzun dönemli rahatlama sağlanabilir ancak ameliyatın komplikasyonları, göz kapağı şeklinin değişmesi, estetik kaygılar veya istemeden fazla kas dokusu alımı gibi riskleri de göz önünde bulundurmak gerekir.
Blefarospazm Tedavisinde Botox Ne Kadar Etkilidir?
Günümüzde blefarospazm tedavisinden bahsedildiğinde akla gelen ilk yöntem neredeyse daima botulinum toksini enjeksiyonlarıdır (Botox olarak da bilinir). Çünkü bu yöntem birçok hasta için hızlı ve güvenilir bir rahatlama sunar. Botulinum toksini, sinir uçlarından salgılanan asetilkolin adlı kimyasal habercinin kaslara ulaşmasını engelleyerek, kasın aşırı kasılma döngüsünü kırar.
Tedavinin etkinliği yüksektir: Yapılan çeşitli klinik çalışmalara göre hastaların büyük bir kısmında, enjeksiyon sonrasında kasılmalar belirgin ölçüde azalır. Kimilerinde kasılmalar neredeyse tamamen yok olurken, kimilerinde semptomlar yönetilebilir düzeye çekilir. Tabii ki bu durum uygulanan doza, enjeksiyonun tekniğine, kişisel duyarlılığa ve hastalığın şiddetine bağlıdır. Yan etkiler arasında en sık görüleni, kısa süreli göz kapağı düşüklüğü (ptozis) veya geçici çift görmedir. Bunlar genellikle enjeksiyon bölgesinin kaslara çok yakın olması veya istenenden fazla doz uygulanması gibi durumlarda gelişir ve çoğunlukla birkaç hafta içinde kendiliğinden düzelir.
Botulinum toksin enjeksiyonlarıyla ilgili bir diğer önemli nokta, düzenli aralıklarla tekrarlanması gerektiğidir. Çünkü toksinin etkisi kalıcı değildir. Kimi hastalarda 3 ay kadar etkili olurken, bazılarında etki süresi 4-5 aya kadar uzayabilir. Her enjeksiyonda kasılmalar önemli ölçüde kontrol altına alınsa da bazı bireylerde uzun süreli kullanımla birlikte az da olsa tolerans (antikor gelişimi) söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda farklı botulinum toksini tipleri (örneğin incobotulinumtoxinA) veya farklı tedavi yaklaşımları gündeme gelebilir. Ancak genel olarak bakıldığında, Botox tedavisi, blefarospazmın yönetiminde “altın standart” yaklaşım olarak değerlendirilebilir.
Blefarospazm Nöbetlerini Azaltmak İçin Hangi Yaşam Değişiklikleri Yapılabilir?
Tedavide tıbbi yöntemler her ne kadar önemliyse de kişinin günlük yaşamındaki bazı küçük ama etkili düzenlemeler de blefarospazm ataklarının şiddetini ve sıklığını hafifletebilir. İlk öneri genellikle stresle başa çıkma yollarının güçlendirilmesidir. Günümüzde stres, neredeyse her sağlık sorununun perde arkasında bir katalizör rolü oynar. Düzenli yürüyüş, yoga, nefes egzersizleri, meditasyon gibi rahatlama teknikleri sinir sistemini sakinleştirir ve spazm ataklarını azaltmaya yardımcı olabilir.
Yorgunluğu mümkün olduğunca azaltmak veya kontrol etmek de son derece önemlidir. Yeterli ve kaliteli bir uyku, vücut için bir “tamir atölyesi” gibidir. Beyin, uyku sırasında gün içinde aldığı uyaranların bir kısmını işler ve bedeni toparlar. Uyku kalitesi bozulduğunda veya sürekli kısaltıldığında, göz kapaklarında istemsiz kasılmaları tetikleyen süreç daha sık devreye girebilir. Bu nedenle düzenli bir uyku rutini (her gün aynı saatlerde uyuyup uyanma), uyku ortamının karanlık ve sessiz olması gibi önlemler basit ama etkilidir.
Bir diğer kolay uygulanabilir adım da kafein ve benzeri uyarıcıları sınırlamaktır. Kafein, merkezi sinir sistemini uyarır; bu da kasılmaya meyilli kaslarda ekstra uyarı anlamına gelebilir. Kahve, çay, kola, enerji içecekleri, hatta çikolata gibi kaynaklara biraz mesafeli durmak spazm ataklarını hafifletebilir. Ayrıca göz sağlığını korumak adına, parlak güneş ışığından rahatsızlık duyan kişiler güneş gözlüğü kullanabilirler. Kuru göz sorunu olanlar yapay gözyaşı damlalarını rutin olarak kullanarak göz yüzeyini rahatlatabilir ve böylece refleks kırpma sıklığını azaltabilirler.
Ekrana çok bakmayı gerektiren işler yapılıyorsa, saat başı kısa molalar vermek, gözleri dinlendirmek de önemlidir. “20-20-20 kuralı” şeklinde bilinen, her 20 dakikada bir, 20 saniye boyunca 20 metre uzağa bakma tekniği, göz kaslarını rahatlatabilir. Bu tür küçük alışkanlıklar, blefarospazmı tamamen yok etmese de atakların şiddetini ve rahatsız edici etkilerini belirgin ölçüde azaltabilir.
Primer ve Sekonder Blefarospazm Arasındaki Fark Nedir?
Primer (birincil) blefarospazm çoğunlukla “benign esansiyel blefarospazm” (BEB) şeklinde karşımıza çıkar. Yani altta yatan başka bir hastalık yoktur; durum “kendiliğinden” gelişmiş gibidir. Bu bazal gangliyonlardaki veya dopaminerjik sistemlerdeki ufak bozuklukların, göz kapaklarındaki kasılmaları tetiklemesi şeklinde özetlenebilir. Primer blefarospazmı olan kişi, başka herhangi bir nörolojik soruna sahip olmayabilir veya tüm tetkikler normal çıkabilir. Buna rağmen göz kapaklarındaki kasılmalar devam eder.
Sekonder (ikincil) blefarospazm ise, isminden de anlaşılacağı üzere başka bir durumun sonucunda ortaya çıkar. Örneğin kronik göz yüzeyi irritasyonu (kuru göz, keratit, blefarit gibi) bazen tekrarlayan kırpma refleksini aşırı hale getirerek ikincil blefarospazm gelişmesine yol açabilir. Aynı şekilde Parkinson hastalığı gibi beynin hareket sistemini etkileyen nörolojik rahatsızlıklar da göz kapağı spazmlarına sebep olabilir. Bazı vakalarda beyin travmaları, tümörler veya inme sonrası da sekonder blefarospazm görülebilir. Sekonder formun en önemli özelliği, altta yatan neden düzeltildiğinde (örneğin kuru göz tedavi edildiğinde) spazmların azalabilmesi veya tamamen ortadan kalkabilmesidir. Ancak altta yatan hastalık ilerleyici bir nörodejeneratif sorun ise, blefarospazmın seyri de bu hastalığın yönetiminden doğrudan etkilenir.